Neden Hep Aynı Tip İnsanlara Aşık Oluyorum?
- Altuğ Psikoloji

- 6 gün önce
- 3 dakikada okunur

Hoşlandığımız veya aktif olarak hayatımızda bulunan insanları yoğun duygular veya durumun yarattığı heyecan sebebiyle tam olarak doğru değerlendiremeyebiliriz. Ama duygusal yoğunluk dağıldıktan sonra daha mantıksal ve net bir çerçeveden bu kişileri değerlendirdiğimizde geçmişte fark etmediğimiz şeyleri fark edebiliriz. Mesela bir kişi geçmiş partnerlerini düşündüğünde bu kişilerin belirli ölçülerde davranışsal olarak birbirlerine benzediklerini fark edebilir veya geçmiş ilişkilerinde yaşadığı sorunları göz önüne aldığında çoğu ilişkisinde benzer sorunlar yaşadığını fark edebilir. Bu durum şans eseri "hep böyleleri beni buluyor" şeklinde görünse de aslında bu durumun gerçekleşmesinin bir sebebi var ve şans eseri gerçekleşmiyor. En azından tamamen şans eseri gerçekleşmiyor.
Tanıdık Olan Güvenli Gelir
Zihnimiz tanıdık, bilindik olan şeyleri sever. Zaten bu sebepten dolayı kendimizi evimizde veya düzenli olarak gittiğimiz bir cafede rahat hissederiz. Örnek olarak iki senaryoyu birbiriyle kıyaslayalım; uzun zamandır tanıdığınız ve samimi olduğunuz arkadaş gurubunuzla bir cafede oturup sohbet ettiğinizi düşünün. Kendinizi rahat hissedersiniz değil mi hareketlerinize pek dikkat etmezsiniz, kelimelerinizi seçmeden içinizden geldiği gibi konuşursunuz. Hatta belki içinizden geldiği gibi yüksek sesli kahkahalar atmaktan, şakalar yapmaktan hiç çekinmezsiniz. Peki ya bu arkadaş ortamında yeni tanıştığınız 2 kişi daha olsaydı? O zaman da bu kadar rahat davranır mıydınız? Muhtemelen hayır. Söylediklerinize biraz daha dikkat ederdiniz, belki daha önce hiç çekinmeden yapacağınız bir şakayı yapmadan önce acaba alınırlar mı diye düşünüp tereddüt ederdiniz.
Kendimizi önceden bildiğimiz ve deneyimlediğimiz durumları içindeyken güvende hissetmemiz beynimizin ilkel dönemde geliştirdiği bir savunma ve hayatta kalma mekanizmasından kaynaklanmaktadır. İnsanın evrimsel tarihinde “bilinmeyen” her zaman risk anlamına geliyordu: bilinmeyen bir bölge, yabancı bir ses ya da tanımadığımız bir yüz tehlike demekti. Bu yüzden beyin, tanıdık olanı güvenli ve öngörülebilir olarak kodladı. Bu güdü, ilkel çağlarda hayatta kalmamızı sağladı ve etkisini günümüzde göstermeye hala da devam ediyor.
Bilinçaltımız geçmişteki deneyimleri alışılmış ve tanıdık olarak algılar. Bu tanıdıklık bazen sevgi dolu, bazen de acı verici olabilir ama fark etmeden o duyguyu güvenli gibi hissederiz. Eğer çocuklukta sevgi, mesafeli veya koşullu bir biçimde yaşandıysa; yetişkinlikte de benzer duygusal mesafeyi “tanıdık” buluruz. Bu yüzden ilgisiz ya da duygusal olarak ulaşılmaz bir partner, bilinçaltımız için tehlikeli değil; aksine güvenli ve tanıdık görülür. Zihnimiz “artık farklı birini istiyorum” dese bile, bilinçaltımız “ama bu his tanıdık” der ve o farkında olmadığımız tanıdıklık bir çekim yaratır.
Duygusal Eksikleri Tamamlama Çabası
Birine çekilmemizin ardında geçmişten gelen, tamamlanmamış bir hikaye de yatabilir. Çocukken bir ebeveynin sevgisini, ilgisini ya da onayını yeterince hissedememiş olabilirsin. Bu eksiklik, yetişkinlikte bizi farkında olmadan o duyguyu hatırlatan insanlara yönlendirebilir. Yani, ilgisini kazanmak için çabaladığın biri bilinçaltına tanıdık gelir; çünkü o duyguya zaten yıllardır aşinasındır. Bu tür ilişkiler, içten içe “bu sefer farklı olacak” umuduyla başlar. Sanki geçmişte alamadığın sevgiyi, bu yeni ilişkide telafi edebilirmişsin gibi hissedersin. Ama çoğu zaman senaryo benzerdir: ne kadar çabalarsan çabala, karşındaki kişi yine ulaşılmaz, ilgisiz ya da mesafelidir. Ve sen fark etmeden, o tanıdık acının içinde kendini yeniden bulursun. Bu döngüye “yineleme zorlantısı” (repetition compulsion) denir. Zihin, geçmişte çözülememiş bir duygusal yarayı yeniden sahneye alır; çünkü onu farklı bir sonla bitirmek ister. Bu aslında bir iyileşme girişimidir ancak farkında olunmadığında, çoğu zaman aynı hayal kırıklığıyla sonuçlanır. Bu döngüyü kırman, belkide bu yazıyı okumanla başlayabilir.
Değiştirme İlüzyonu
Bazı insanlar için ilişkideki en güçlü çekim, “birini değiştirme” düşüncesinden gelir. Karşısındaki kişi ne kadar soğuk ya da mesafeli olursa olsun, onu değiştirebileceğine inanmak bir tür güç hissi yaratır. Sanki o kişi, senin sevgin sayesinde daha iyi birine dönüşecektir. Ve o dönüşümün mimarı sen olacaksındır.
Bu fikir başta büyüleyici gelir; çünkü içinde hem umut hem de kontrol duygusu vardır. Sevgini ortaya koyarsın, sabredersin, fedakarlık yaparsın. Çünkü bir gün o kişinin değiştiğini görmek seni doğrulayacaktır. Ama çoğu zaman bu çaba, duygusal olarak tükenmeye yol açar. Çünkü ilişki artık birlikte olmaktan çok, onu zihnindeki ideal kalıba sokmak üzerine kurulmuştur.
Buradaki çekim, çoğu zaman bilinçdışı bir güç arzusuyla ilgilidir. Birini dönüştürebilmek, kendini güçlü, etkili ve fark yaratan biri gibi hissettirir.
“Onu değiştirebilirim” düşüncesi bir umut gibi görünse de, çoğu zaman bir kaçış biçimidir. Karşındakiyle olduğu gibi yüzleşmek yerine, onun olmasını istediğin versiyonuyla bir yakınlık kurarsın.
Özsaygı ve Bağlanma Stilinin İlişkilere Etkisi
Çocukluk dönemindeki bakım veren ile kurulan duygusal bağ, bizlerin iç dünyasında bir model yaratır: “Ben sevilebilir miyim?”, “İhtiyaçlarım karşılanır mı?”, “Yakınlık güvenli midir?” gibi temel soruların yanıtı, bu dönemde başlayan deneyimlerle şekillenir.
Yapılan araştırmalar, güvenli bağlanma yaşayan bireylerin daha yüksek özsaygı, daha güçlü benlik algısı ve daha sağlıklı ilişki biçimleri geliştirdiğini gösteriyor. Buna karşılık, güvensiz bağlanma tarzına (kaygılı ya da kaçınan) sahip olan bireylerin, özsaygıda düşüş, ilişki tatmininde azalma ve duygusal çatışma riskinde artış yaşadığı görülmüştür.
Özsaygı algısı, “ben kimim?”, “sevilmeye layık mıyım?” gibi sorulara cevapları içerir. Bir bireyin kendi değerini algılama biçimi, ilişkide seçtiği partnerden beklentilerini ve davranışlarını da etkiler. Örneğin, kişiye erken yaşamında “benim ihtiyaçlarım önemsizdi” düşüncesi yerleştiyse, bu kişi yetişkinlikte de kendisini benzer şekilde hissettiren kişilerle birlikte olabilir.
Psikolog Yunus Öztürk






Yorumlar