İçine Bakabilme Cesareti: Zihin, Beden ve Duyguların Farkındalıkla Buluşması
- Altuğ Psikoloji

- 22 Haz
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Haz

Günümüzün hızlı temposu, çoğu zaman bizi kendimizden uzaklaştırır. Dışarıya odaklanır, yetişmeye çalışır, başkalarının beklentilerini karşılamaya çabalarken kendi iç sesimizi duyamaz hale geliriz. Ama bazen bir cümle, bir duraksama, bir bedensel belirti bile içimizde çakan kıvılcımları hatırlatır:
''Ben ne yaşıyorum?''
''Bu his nereden geliyor?''
''Bu tepkiyi neden bu kadar yoğun verdim?''
İşte bu sorular, kendine yolculuğun ilk adımlarıdır. Üstelik bu yolculuk zihinsel değil; bedensel, duygusal ve nörobiyolojik bir yolculuktur.
Duygular Sadece ''Zihinsel'' Değildir!
Modern nörobilim bize şunu çok net bir şekilde söylüyor: Duygular yalnızca soyut düşünceler değildir; fizyolojik süreçlerdir.Yani “üzgünüm” demek yalnızca bir ruh hali ifadesi değil aynı zamanda:
Kalp atışınızın yavaşlaması,
Kaslarınızda bir gevşeme ya da sertlik,
Midenizde bir boşluk hissi,
Gözyaşı üretimi gibi bedensel tepkileri de beraberinde getirir.
Bu süreçleri yöneten beyin bölgesi limbik sistemdir. Özellikle amigdala, korku, öfke, kaygı gibi temel duyguların hızlı tepkilerini yönetirken; hipokampus duygusal anıları arşivler, hipotalamus ise bedenin fizyolojik yanıtlarını organize eder.
Neden Kendimizi ''Aşırı Tepki Veriyor'' Hissederiz?
Bazen çok küçük bir olay, içimizde çok büyük bir duyguya sebep olabilir.
Biri bize sesini yükseltir, biz çocukluğumuzda bastırılmış bir korkuyla tetikleniriz.
Bir plan iptal olur ve içimizde terk edilme duygusu yükselir.
Bu yalnızca bugünün değil, geçmişin de duygusal hafızasıdır.
Prefrontal Korteks: Farkındalıkla Tepki Verme
Bizi insan yapan yalnızca duygu üretmek değil, o duyguyu yönetebilmektir. Beynin en gelişmiş bölgesi olan prefrontal korteks, işte bu noktada devreye girer.
''Dur, bu his ne?'' veya ''Tepki vermeden önce düşüneyim''
diyebildiğimiz her an, bu bölge aktiftir. Ama stres altındayken ne yazık ki bu bölge devre dışı kalır; kontrol tamamen duygusal beyin yapılarına geçer.
Bu nedenle kendini tanıma süreci, sadece psikolojik değil; nörofizyolojik bir dönüşümdür. Beynin yapısını yeniden organize etmek, duygulara alan açmak ve düşünce-duygu-davranış döngüsünü fark etmek mümkündür.
Düşünce – Duygu – Davranış Üçlüsü
Zihnimiz bir olayı yaşar, onu geçmiş deneyimlere göre yorumlar ve buna göre duygular üretir. Örneğin:
Düşünce: “Beni ciddiye almıyorlar”
Duygu: Kaygı, öfke, kırgınlık
Davranış: Geri çekilme, savunma, patlama
Bu üçlü, çoğu zaman saniyeler içinde yaşanır. Ama fark ettikçe yavaşlatmak mümkündür. İşte o zaman otomatik tepkiler yerini bilinçli tercihlere bırakır.
İçimizdeki Çocuğun Sesi
Hepimizin içinde çocukluk döneminden kalma bir ses var olabiliyor.
''Yetersizsin''
''Ağlama, güçlü ol''
''Hep sen suçlusun''
''Kimse senin gibi biriyle arkadaş olmak istemez''
''Çok kötü bir insansın''
''Asla başarılı olamayacaksın''
Bu sesler bazen ebeveynlerden, öğretmenlerden ya da yaşanmış travmalardan gelir. Bu sesleri fark etmek ve ''Bunlar benim inancım mı yoksa geçmişin yankısı mı?'' diye sormak; içsel özgürlük için kritik bir adımdır.
Duygularla Kalmak
Duygular çoğu zaman rahatsız edicidir. Kaygı, öfke, utanç, suçluluk... Kaçmak isteriz. Ama duygular bastırıldığında fiziksel belirtilerle geri döner:
Kronik ağrılar
Uyku problemleri
Bağırsak sorunları
Tükenmişlik hissi
Oysa duyguyu tanımak, adlandırmak ve kalmak, iyi bir süreçtir. Duygular geçicidir. Onlarla kalabildiğimizde, onların içinden geçebiliriz. Onları isimlendirdikçe etkisini azaltırız.
İçgörü: Anlamak, Değiştirmenin Anahtarıdır!
Bir duygunun neden geldiğini fark ettiğimiz an, içimizde bir aydınlanma yaşanır. Bu sadece psikolojik değil; aynı zamanda nörolojik bir süreçtir. Prefrontal korteks devreye girer, düzenleme başlar. İşte bu andan itibaren kişi artık otomatik pilottan çıkar; kendi iç rehberini duymaya başlar.
Son Söz: En Uzun Ama En Derin Yol
Kendini tanımak, hızlı bir çözüm değil ama en kalıcı, en dönüştürücü süreçlerden biridir. Duygularınıza kulak verdiğiniz, bedeninizi dinlediğiniz, düşüncelerinizi sorguladığınız her an kendinize bir adım daha yaklaşmış olursunuz.
Unutmayın:
''Kendine dönen yol, en uzun ama en derin yoldur.''
Ve siz bu satırları okuyorsanız, çoktan ilk adımı atmışsınız demektir.🌿






Yorumlar